Ülker Türk malı mı yabancı mı ?

Ece

New member
Ülker Türk Malı mı, Yabancı mı? Sadece Bir Marka Tartışması mı, Yoksa Bir Kimlik Meselesi mi?

Arkadaşlar, bu konuyu açarken içimde gerçekten karmaşık bir duygu var. Hepimizin çocukluğunda sofralarımıza giren, bayramlarımızda misafirlerimize ikram ettiğimiz, kantinde harçlığımızla aldığımız bisküvi ve çikolataların üzerinde kocaman “Ülker” yazardı. O marka sadece bir çikolata değil, bir aidiyet, bir parça çocukluğumuzdu. Ama yıllar geçtikçe, küreselleşmenin etkisiyle, şirketlerin sahiplik yapıları değiştikçe aklımıza şu soru düşüyor: **“Ülker hâlâ bizim mi, yoksa çoktan yabancı bir markaya mı dönüştü?”**

Kökenlere Dönüş: Bir Mahalle Fırınından Küresel Dev’e

Ülker’in hikâyesi 1944’te Eminönü’nde küçük bir bisküvi imalathanesinde başlıyor. Cumhuriyet’in yeni yeni ayaklandığı, savaş sonrası dönemde insanların tatlıya hasret olduğu yıllar… İki kardeşin girişimci ruhuyla başlayan bu yolculuk, kısa sürede bütün Türkiye’nin tanıdığı bir markaya dönüşüyor. Aslında bu kök hikâye bile bize şunu anlatıyor: **Ülker Türk halkının hayallerinden, emeğinden ve damak tadından doğdu.**

Ancak bugün geldiğimiz noktada Ülker, Yıldız Holding çatısı altında küresel ölçekte faaliyet gösteren bir dev. Londra’da kurulan Pladis şirketi üzerinden dünya pazarına açılmış durumda. Yani hem Türk malı, hem de uluslararası bir marka. Burada mesele şu: **bir markanın “Türk malı” kalabilmesi için illa ki sermayesinin tamamen Türkiye’de olması mı gerekir, yoksa kültürel kimliğini sürdürmesi yeterli midir?**

Erkeklerin Stratejik Bakışı: Sermaye, Yatırım ve Güç Dengeleri

Birçok erkek forumdaş bu konuya daha stratejik yaklaşacaktır, eminim. Onların gözünde mesele şudur:

* Ülker’in yönetim merkezi nerede?

* Karlar hangi ülkeye gidiyor?

* Markanın global rekabette nasıl bir pozisyonu var?

Bu bakış açısında, Ülker’in yabancı yatırımcılarla kurduğu ortaklıklar bir avantaj olarak görülür. Çünkü globalleşmek, daha fazla yatırım ve daha büyük bir pazar demektir. Mesela, Pladis’in içinde Godiva ve McVitie’s gibi markalarla aynı çatı altında olmak, Ülker’e uluslararası saygınlık kazandırır. Yani “marka yabancılaşıyor” eleştirisi yerine, “Türkiye’den çıkan bir markanın dünyayı fethetmesi” olarak okunabilir.

Kadınların Empatik Yaklaşımı: Kimlik, Aidiyet ve Toplumsal Bağ

Kadın forumdaşların yaklaşımı ise genellikle daha duygusal ve toplumsal olur. Onlar için mesele, “Ülker hâlâ bizim soframızın, bayramlarımızın markası mı?” sorusunda düğümlenir. Yani sahiplik yapısından öte, kültürel aidiyet ön plandadır. Bir kadın, çocuğuna aldığı çikolatanın üzerindeki “Ülker” logosunu gördüğünde güven hissediyorsa, markanın yabancı sermaye ortaklığı ikinci planda kalır.

Ama burada bir kaygı da doğuyor: **“Acaba yarın bir gün Ülker tamamen yabancıya satılırsa, o eski güven duygusu zedelenir mi?”** İşte bu kaygı, toplumsal bellekte “bizim markamız elimizden gidiyor” duygusunu yaratıyor.

Beklenmedik Bir Yön: Ülker ve Milli Sporlar

Belki hiç böyle düşünmediniz ama Ülker’in milli sporlarla kurduğu bağ, bu tartışmayı bambaşka bir boyuta taşıyor. Hatırlayın, yıllarca futbolun en büyük sponsoruydu. Ülker logosunu Fenerbahçe’nin formasında görmek, milli maçlarda reklamlarda rastlamak hepimize gurur veriyordu.

Peki ya bu marka tamamen yabancıya ait olursa, sponsor olduğu milli takımların ruhu da yabancılaşır mı? Bu, sadece ticari değil, kültürel bir mesele. Çünkü spor sponsorluğu bir markanın kimliğini toplumsal belleğe kazır. Ülker, yabancı olsa bile, bizde bıraktığı iz asla silinir mi?

Küreselleşme Gerçeği: Malın Kimliği mi, Markanın Hikâyesi mi?

Bugün market rafına gittiğimizde aldığımız bir bisküvinin arkasında Çin’den gelen kakao yağı, Afrika’dan gelen kakao çekirdeği, Avrupa’dan gelen paketleme makineleri olabilir. Ama onu “bizim malımız” yapan şey aslında üretim yeri değil, markanın hikâyesiyle kurduğumuz bağdır.

Ülker, belki Londra’dan yönetiliyor ama hâlâ fabrikalarının büyük kısmı Türkiye’de. İşçiler Türk, üretim Türk, damak tadı Türk. Bu durumda “yabancı” demek, bir yanıyla eksik kalıyor.

Gelecek Perspektifi: Ülker’in Yarınları

Geleceğe baktığımızda ise asıl soru şu: Ülker globalleşirken Türk kimliğini ne kadar koruyacak? Eğer marka, reklamlarında Türk aile yapısına, bayram kültürüne, sofradaki birlikteliğe vurgu yapmaya devam ederse, kimse “yabancılaştı” demez. Ama tamamen küresel tüketim kodlarını benimserse, o zaman “bizim Ülker” algısı yavaş yavaş silinebilir.

Bir başka senaryo da şu: Belki de Ülker, Türk kültürünü dünyaya tanıtan bir elçi haline gelecek. Tıpkı İtalyanların Nutella’sı ya da Japonların KitKat’ı gibi… O zaman “yabancılaştı” değil, “Türk damak tadını dünyaya taşıdı” diyeceğiz.

Sonuç Yerine Bir Soru: Bizim İçin “Bizim Malımız” Ne Demek?

Arkadaşlar, aslında Ülker tartışması, Türkiye’nin küreselleşmeyle kurduğu ilişkinin aynası gibi. Erkeklerin stratejik ve çözüm odaklı yaklaşımıyla kadınların empatik ve aidiyet odaklı bakışını yan yana koyunca şunu görüyoruz: mesele sadece bir markanın sahiplik yapısı değil, aynı zamanda **bizim kimliğimizle, anılarımızla ve geleceğimizle ilgili.**

Şimdi top sizde: Sizce bir markanın Türk malı olup olmadığı, sermayesinin kime ait olduğuyla mı, yoksa kültürel kimliğini nasıl yaşattığıyla mı ölçülür?